top of page

Kadir'in Hikayesi: Gitmekle Bitti mi? (2.Bölüm)

  • arafpodcast
  • 25 Haz
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 30 Haz

ree

Gitmek sorumluluktan kaçmak mı demek?

Göç kelimesi hala çoğu zihinde ‘kaçış’la eş tutuluyor. Sanki insanlar sadece kötü koşullardan kurtulmak için, sadece kendilerini kurtarmak için yola çıkıyor gibi.

Oysa gerçek hikayelerde bunun çok daha ötesi var. Göç bazen, bir ülkeyle yeni bir ilişki kurmanın yolu. Fiziksel olarak uzaklaşmak, ruhen ve vicdanen kopmak anlamına gelmiyor. Tam aksine, bazı insanlar için yurt dışına çıkmak, ülkesine olan sorumluluğunu başka bir biçimde sürdürmenin tek yolu haline geliyor. Kadir de onlardan biri.

Göç, çoğu zaman karanlık bir sessizlikle başlıyor aslında. Yalnız geçen Cuma akşamları, kafanda sürekli dönen “Burda bir başına ömür geçer mi?” sorusu, ailenin yanında olamamanın getirdiği ‘anısal’ bir eksiklik. “Orası da ev, burası da ev. Bu bir eksiklik mi yoksa bir zenginlik mi bilmiyorum,” diyordu Kadir. Bu arafta kalma duygusu, sadece fiziksel bir uzaklıktan kaynaklanmıyor bence. Kimi zaman “geri dönmek ister miyim?” sorusunun cevapsızlığı bile bu boşluğu derinleştiriyor. Ne tam oraya aitsin artık, ne buraya. Ve bu, taşıması çok da kolay mümkün olmayan bir hal. ARAF Podcast’in 2. Bölümünde 2015’ten beri Slovakya’da yaşayan Kadir’in anlattıkları, göçün romantize edilmiş halinden çok uzak. Kadir kendi hikayesini bir başarı hikayesi olarak parlatmaktan ziyade, ne yapacağını bilmemek, gelecek kaygısı, sosyal destekten mahrum kalmak ve alıştığın coğrafi, kültürel, duygusal altyapıdan uzaklaşmak gibi oldukça insani bir hal olarak çerçeveliyor.

Bence Kadir’in hikayesi, ‘gitmek’ fiiline yüklenen basit ve keskin anlamların ötesine geçiyor. Fiziksel olarak bir başka ülkeye yerleşse de, zihinsel ve duygusal olarak Türkiye’nin dışında değil Kadir. Türkiye ile kurduğu ilişki de belki bu yüzden daha da bilinçli, daha da dönüştürücü bir hale gelmiş. Türkiye’den kopmuyor; aksine, onunla kurduğu bağın biçimini değiştirmiş gibi görünüyor.

ARAF’ta bahsettiği gibi, sivil toplum çalışmalarında etkili biri olarak Türkiye’nin içinden çıkamadığı sistematik krizleriyle yaşarken, kendi gelecek planlarını da Türkiye’de kuramamanın verdiği bir sıkışmışlık Kadir’i yurtdışında bir hayat kurmaya itici bir etmen olmuştu. Kadir’in cümlelerinde görüyoruz ki bu sıkışmışlık onu yalnızca gitmeye değil, düşünmeye, Türkiye’yle ilişkisini yeniden tanımlamaya ve sorumluluğu başka bir formda sürdürmeye de yöneltmiş.

Kadir halen Türkiye’ye yönelik projeler üzerine çalışıyor. Deprem sonrası yeniden inşa sürecinde aktif rol alıyor. Bu aynı zamanda onun mesleki birikimini, sivil duyarlılığını ve sorumluluk duygusunu sürdürebilmenin bir yolu. Göç, onun için görevden kaçış değil; o görevi kendi varlığına daha uygun biçimde yeniden kurgulamak olmuş.

Kadir bireysel huzurunu toplumsal sorumluluğundan ayırmadan yeni bir yol çizebilmiş. Türkiye’de karşılık bulamayan potansiyelini, başka bir yerde yeniden kurgularken, ülkesine olan bağını ‘orada kalma’ zorunluluğuna indirgememiş.

Bu belki de yeni bir yurttaşlık biçimi olabilir mi?

Köklerinden vazgeçmeden, ama aynı zamanda orada tıkanıp kalmadan var olmanın başka bir yolu. Fiziksel olarak sistemin dışında ama duygusal ve toplumsal olarak halaiçeride. Belki de birçok kişinin göç ettikten sonra yaşadığı o sessiz hesaplaşmanın kelimelere dökülmüş hali Kadir’in anlattıkları.

Göç tüm zorluklarına rağmen bilinçli bir duruşa ve yeni bir anlam inşasına dönüşebiliyor. Ve bu duruşun içinde, hem gitmiş olmanın yalnızlığı hem de gitmiş olmanın özgürlüğü yan yana durabiliyor.

 
 
 

Yorumlar


bottom of page